Bu sayfada KAYGI genel başlığı altında sırasıyla aşağıdaki konularla ilgili yazılar yer almaktadır:
- Ya kazanamazsam
- Kaygılı öğrenci tipi
- Kaygının belirtileri
- Kaygının etkileri
- Kaygının nedenleri
- Kaygının giderilmesi
“YA KAZANAMAZSAM!” “Yapabileceğinize de inansanız, yapamayacağınıza da inansanız haklı çıkarsınız.” Henry Ford Sınavlar yaklaştıkça hemen hemen bütün öğrencilerimizin zihnini kurcalayan, uykularını kaçıran, moralini bozan, çalışmalarını aksatan, kabuslara neden olan bir kaygı ortaya çıkar: “Ya kazanamazsam?” Charles F. Kettering: “Eğer fırtına çıkınca yolcular gemiyi terk etmiş olsalardı, kimse okyanusu geçemezdi.” diyor. Öyleyse başarıya ulaşmak için başarısızlık korkusunun, yani sınav kaygısının aşılması gerekmektedir. Eğer sınavlara hazırlanan öğrenci, sınavlar yaklaştıkça bu heyecanı artıyor; kendini kötü hissediyor, tedirgin ve güvensiz oluyor; ağlama duygusu gibi durumları sıkça yaşıyorsa “sınav kaygısı” duyuyor demektir. Kaygılı öğrenci tipi Kaygılı öğrenci sevecendir, acıma duygusu gelişmiştir. Kendisi gibi aile bireyleri için de üzülür. Arkadaş ilişkileri genellikle iyidir. Arkadaşları tarafından genelde sevilir. Kaygılı öğrenci kurallara uymaya özen gösterir. Eleştirilmeye hazırlıksızdır, beğenilmek ister. Kaygı duyduğu konular rüyasına girer. Kaygılandığı konularda çok heyecanlanır, yerinde duramaz. Kısacası kaygılı öğrenci sürekli tedirgin olup, duygusal tepkileri abartılıdır. Kaygılı öğrenci, nedenini bilmediği korkular çeker. Soluğu yetmiyormuş gibi sık sık soluk alıp verir, terler. Kaygılı öğrenciler, ailelerine bağımlıdır. Ailelerin kendilerine destek olmaları ve her zaman yanlarında olmalarını beklerler. Uykuları düzensizdir. Okul korkusu bu öğrencilerde daha çabuk gelişir. Sınav kaygısı duyan öğrencilerin düşünceleri şöyle olur: Acaba sınavı kazanabilecek miyim? Arkadaşlarım kazanır da ben kazanamazsam, onların arasında nasıl dolaşırım? Annem babam yemedi yedirdi, giymedi giydirdi, benim için her şeyi yaptılar, ellerindekileri avuçlarındakileri benim için harcadılar, bütün ümitlerini bana bağladılar, sınavı kazanamazsam onların yüzüne nasıl bakarım? Kafamı toplayamıyorum; okuduklarımı bir türlü anlayamıyorum, galiba sınavı kazanamayacağım, çalışmak istediğimde bu düşünceler aklıma geliyor ve çalışamıyorum, ne olacak benim hâlim? Daha hazır değilim, vakit de çok kısaldı, sınavı düşündükçe ruhum daralıyor, içim sıkılıyor, ne yapabilirim ki? Kaygı veren düşüncelerin olumsuz sonuçları Yukarıdakileri benzer düşüncelere kapılan kaygılı öğrenci, aslında bu düşüncelerle çalışmalarını olumsuz etkiler. Çünkü böyle düşünceler, öğrencinin kendine olan güvenini sarsar, çalışmalarını verimsiz kılar, sonuçta da başarısızlığa yol açabilir. Bu düşünceler her zaman aynı yoğunlukta olmaz. Bazen artar, bazen azalır. Kaygının belirtileri Genelde kalp atışlarının hızlanması, yüzde kızarma, avuç içinde terleme, baş ağrıları, baş dönmeleri, mide kasılmaları, titreme, güvensizlik gibi fiziksel değişiklere neden olan sınav kaygısından, öğrenci en kısa zamanda kurtulmalıdır. Bundan kurtulmak için de sınav kaygısına neden olan etkenleri bilmesi gerekir. Kaygının etkileri Yapılan araştırmalar, stres sırasında beyinde salgılanan maddelerin miktarındaki artışın öğrenmeyi olumlu etkilediğini ortaya koymuştur. Ancak öğrenme karmaşıklaştıkça ve öğrenme süresi uzadıkça yüksek kaygının öğrenmeyi zorlaştırdığı belirlenmiştir. Bu durumda kaygı düzeyi düşük olan öğrencilerin, kaygı düzeyi yüksek olan öğrencilerden daha başarılı olduğu tespit edilmiştir. Çünkü yüksek kaygı sırasında, beyinde salgılanan maddelerdeki artış, öğrenme süreci için gerekli olan protoin sentezini engelleyici boyutlara ulaşır. Öyleyse sorumluluk duygusunu aşacak şekilde bir kaygı, başarıyı engelleyici bir saplantı hâline gelir. Uzmanlar, kaygının öğrenci başarısını olumsuz etkilediğini tespit etmişlerdir. 1985 – 1986 eğitim öğretim yılında Türkiye’de sınavlara hazırlanan 5212 öğrenci üzerinde yapılan bir araştırmaya göre bu öğrencilerin kaygı düzeyi ameliyat olacak olan genel cerrahi hastalarının kaygı düzeyinden yüksek çıkmıştır. Almanya’da Erlangen Üniversitesi’nde tıp psikolojisi öğretim üyesi olan Siegfried Lehr, yaptığı araştırmalara dayanarak, sürekli stres altında yaşayanların beyinlerinin en geç 40 yaşından sonra gerileyeceğini söylemektedir. Öyleyse kaygıdan mutlaka kurtulmak gerekir. Kaygının nedenleri Kendine güvensizlik, karamsarlık, ailenin yanlış tutumları, daha önce yaşanmış başarısızlıkların takrarlanabileceği endişesi, beklentiler,imkansızlıklar, bilgisizlik... Kaygının daha pek çok sebebi olabilir. Örneğin hedefin belirsizliği, plânsızlık, çalışma metotlarını bilmemek, güvensizlik, danışılacak kişilerin olmaması, arkadaş çevresinin olumsuz telkinleri, öğrencinin önünde başarılı bir örnek olmaması, aile ve çevrenin bilinçsizliği, aileden kalıtım yoluyla getirilen davranışlar bunların arasında sayılabilir. Önemli olan kaygı yaşayan öğrencinin bu kaygısının nedeninin ne olduğunun tespit edilmesidir. Ondan sonraki aşama ise bu nedenlerin zararsız hâle getirilmesidir. Kaygının giderilmesi Yapması gerekenleri uygulamak ve hedeflerine ulaşabilmek için gerekli plânlamayı yapmalı; bunun için de uzmanlardan (öğretmenler) gerekli bilgiyi almalı, yapacağı her şeyi onlara danışmalıdır. Emerson: “Korkunun kaynağı cehalettir.” diyor. Plânını uygulamayı başarabildiğini görünce kendine güveni gelecek, iş yapabilme becerisi gelişecektir. Kişinin kendine güveni gelmesi kaygıyı azaltacaktır. Ayrıca kişinin bir plân doğrultusunda doyurucu bir çalışma yapması, kaygısını azaltacaktır. Dale Carnegie: “Dertler için tek bir deva vardır, dünyanın bütün ilaçlarından iyidir: Çalışmak...” diyor. Kendine güven duygusu kaygıyı azalttığına göre, bu duyguyu geliştirici etkinliklere yönelmeli, eskiden başarılı olduğu etkinlikleri hatırlamalı, bunu tekrar yapabileceğine kendisini inandırmalıdır. Gerçekçi olmalıdır. Gerçekçi olunmazsa hedefe yönelik yetersiz çalışmalar güvenini kıracak, kendini beceriksiz hissetmesine yol açacaktır. Öyleyse kendini iyi tanımalı, kapasitesini iyi belirlemeli, bunun için de öğretmenlerinden destek almalıdır. Jonathan Swift: “Kimse görmek istemeyenler kadar kör değildir.” der. Gerçekleri görmek, başarıya kapı açar; kaygıyı azaltır. Saplantılardan kurtulmalıdır. Aklına gelen düşüncelere değil, yaptıklarına değer vermelidir. Gerçekçi, uygulanabilir bir plânla yapılan çalışmalar, kişinin aklına gelen olumsuz düşünceleri giderme bakımından etkili olacaktır. Ümitli olmalıdır. Ziya Gökalp: “Nice hastalıklar vardır ki onlara ilaç yerine ümit aşılamak daha hayırlıdır.” diyor. Kaygıyı da ümitle yenebilirsiniz. Ümidini kıracak düşüncelerden uzak durmalı, kendini planlı çalışmaya vermelidir. Kendine kendisi gibi olan, çalışkan arkadaşlardan oluşan bir grup kurmalı veya böyle bir grubun içinde yer almalıdır. Başkaları adına düşünmemeli: “Ne derler, ne düşünürler hakkımda?” gibi düşüncelere kapılmamalı, kendi yaptıklarına ve yapması gerekenlere bakmalıdır. Kişinin kararlı bir şekilde plânlı çalışması sonucunda: “Kazanmam için yapılması gereken ne varsa elimden geldiğince yapıyorum. Bana düşen bu. Bundan sonrası bana ait değil.” şeklindeki bir düşünceyi benimsemesi kişiyi vicdanen rahatlatır; kaygıyı da azaltır. Konfiçyüs: “Bilgi insanı kuşkudan, iyilik acı çekmekten, karalı olmak korkudan kurtarır.” der. Olayları abartmamalı, her şeyi kendi konumunda ve değerinde kabul etmelidir. Gereğinden fazla abartılan düşünce ve olaylar öğrenciyi kaygılandırır. Müziğe, spora, sosyal ve kültürel etkinliklere zaman ayırmalıdır. Sınavı kazananlarla konuşmalı, bu doğrultuda yapılan röportajları okumalı, onlardan ne yapılması gerektiğini öğrenmelidir. Kendinin bir birey olduğunu düşünmeli, kendini başkalarıyla karşılaştırmamalıdır. Kendini kendisiyle karşılaştırmalı, hedefe yönelik çalışmalarını gözden geçirmeli, ne kadarını gerçekleştirebildiğini belirlemeli, gerçekleştirmesi gerekenleri nasıl gerçekleştirebileceğini planlamalıdır.
Hepsinden önemlisi de sınavın her şey olmadığını, hele hele zekâ durumunun asla sınavla ölçülemeyeceğini, sınavı kazanmak kadar kaybetmenin de normal olduğunu düşünmeli, kendini bu düşüncelere inandırmalıdır.